Geçen elli yıllık geçmişe doğru ne zaman başımı çevirsem, Besni Öğretmen Okulu’nun yokuşunu bir türlü ,bir türlü unutamam. Öne gelir, geriye gider, yana kaçar.
Öyle zaman olur ki; ondan başka bir şey daha var. Besni’nin uzun caddesini de unutamam. Nereye kaçarlarsa kaçsınlar anılar gelip dikilir karşıma.
Başka neler dikilip durur karşıma? On yedi, on sekiz yaşlarım. Bütün çılgınlığıyla uyandırır derin uykumdan.
Her hafta bir kıza aşık olduğum seneler. Daha dün gibi çağlayana dönerek hoplatır beni!
Gülerek, duygusallaşarak alırım kalemi, yazmaya başlarım…
Tam anlatabilir miyim bilmiyorum. Olsun derim. Doğuya ,batıya, güneye, kuzeye dönerim…
Sisleri içinde bir gözüküp bir kaybolan anıları tutamam bir türlü. Akarak uzaklaşırlar…
Kalem dillenir: Neden geç kaldın? Kurşun kaleminde mi yoktu? Neden yazmadın?
Şu iki cümleyi yazsaydın ya:” Seni seviyorum” deseydin ya. Besni yerinden mi oynardı?
He ya; Oynamazdı ,tabi…
Öğretmenlerinden mi korkardın?
Hayır, onlar özel yetenekli öğretmenlerimizdiler. Hoş görülü, gülümseyen ,harika insanlardı…
Ya arkadaşların?
Bir kısmı hakka yürüdüler. Üç ya da beş kişi kaldı bu duyguları paylaştığım.
Dışarıda rüzgar ıslık çalıyor. Yağmur olabildiğince şiddetli rüzgara inat onunla yarışıyor sanki.
Dakikada bir gök gürültüsü yarışıyor yağmurla!!
Tüm bu şartlarda anıları tutmaya çalışıyorum, yağmur alıp götürmesin diye.
Pekala o sevdalandıklarını fırtınalar mı alıp götürdü? Öyle mi ? Fırtınalar . Siz mi alıp götürdünüz onları?